Kâ`b bin Eşref, muhteris bir Yahudî, meşhur bir şâirdi. Bilhassa muhteşem Bedir muzafferiyetinden sonra, kıskançlık ve düşmanlığından Peygamberimiz ve Müslümanları hicveder dururdu. Mekke`ye giderek de müşrikleri Müslümanlara karşı tahrik eder Bedir`de öldürülen müşrikler için mersiyeler
düzerek onların intikam ve düşmanlık hislerini kabartmaya çalışırdı. Medine`de ise, Müslümanların kız ve hanımlarına dil uzatacak kadar küstahlık ederdi.
Şiir ve hitabetin Arap hayatında büyük rol oynadığından daha evvel bahsetmiştik. O günün şiir ve hitabeti bugünün matbuâtı seviyesinde tesir icrâ ediyordu. Dolayısıyla bu Yahudî şairin İslâm düşmanlığı yalnız kendisine ait kalmıyor, etrafa da sirayet ediyordu. Bu bakımdan Resûl-i Ekrem bu menhus adamın şiirleri üzerinde fazlasıyla duruyor, önüne geçmek için çareler arıyordu.
Kâ`b`ın, yalnız şiirleriyle İslâm düşmanlığı yapmakla iktifa etmediğini, hattâ Peygamberimizin vücudunu ortadan kaldırmak için menfur bir planla suikast tertiplediği de kaynaklarda yer almaktadır.
Böyle bir adamın vücudu, İslâmiyet için zarardı. Bu bakımdan da yok edilmesi gerekiyordu.
Bu işi Resûl-i Ekremin müsaâdesiyle Ashabdan Muhammed bin Mesleme iki - üç arkadaşıyla üzerine aldı. Bir gece vakti evine giderek onu öldürdüler.
Kâ`b bin Eşref gibi şöhret sahibi birinin öldürülmesi Yahudîler arasında büyük bir panik meydana getirdi. Kabilesinden bazıları Hz. Resûlullahın huzuruna çıkarak, Kâ`b`ın masum olduğunu, öldürülmeyi hak etmediğini şikayet suretinde arzedince, aldıkları cevap şu oldu:
"O, bizi hicv ve Müslümanlara diliyle eziyet etti. Müşrikleri de bizimle harbe, bizimle uğraşmaya teşvik etti."
Rasûlullah (S) sahâbîlerine:
— "Ka'b ibnu'l-Eşref(i öldürmek) için kim hazırdır? Çünkü o, Allah'a ve Rasûlü'ne ezâ etmiştir" buyurdu.
Muhammed ibn Mesleme ayağa kalktı ve:
— Yâ Rasûlallah, onu benim öldürmemi ister misin? dedi. Rasûlullah:
— "Evet (bunu isterim)" buyurdu. Muhammed ibn Mesleme:
— Öyle ise Ka'b'ı sevindirecek birşey söylememe izin ver! dedi. Rasûlullah:
— "Ne istersen söyle!" buyurdu
Bunun üzerine Muhammed ibn Mesleme, Ka'b'a vardı da:
— Şu kişi (yânı Rasûlullah) bizden sadaka istedi. Ve bize güç vergi teklif edip, bizi yordu. Ben de ödünç birşey almak için sana geldim, dedi.
Ka'b da İbn Mesleme'nin dediği gibi söylendi de:
— Muhakkak o, sizin usancınızı daha artıracaktır, sözünü de ekledi.
Muhammed ibn Mesieme:
— Bizler bir kerre O'na uymuş bulunduk. O'nü hemen terket-mek istemiyoruz. Onun işi nereye varacak bakacağız; işi sona erinceye kadar bekleyeceğiz. Biz şimdi senden bize bir deve yükü yâhud iki deve yükü ödünç vermeni istemekteyiz, dedi.
Ve bize Amr ibnu Dînâr bu hadîsi birkaç kerreler tahdîs etti. Fakat "Veskan ev veskayn" sözlerini zikretmedi. Ben kendisine bu hadîste 'Veskan ev veskayn" sözlerini söyledim. Bunun üzerine Amr: Zannederim ki bu hadîste "Veskan ev veskayn" sözleri vardır, dedi
Muhammed ibn Mesleme'nin sözü üzerine Ka'b:
— Evet siz bana rehin verin, dedi. Muhammed ibn Mesleme ve arkadaşları:
— Neyi rehin istersin? diye sordular.
Ka'b:
— Kadınlarınızı bana rehin veriniz, dedi. Onlar:
— Sen Arab'ın en güzeli iken biz kadınlarımızı sana nasıl rehin edebiliriz? dediler.
Ka'b:
— Öyle ise oğullarınızı bana rehin verin, dedi. Onlar:
— Oğullarımızı sana nasıl rehnederiz? Sonra bunların biri hakkında "Bir yâhud iki deve yükü hurmaya rehin olundu" diye sövülür. Bu da bize ebedî bir ardır. Lâkin biz sana silâhlarımızı rehin bırakalım, dediler.
Sufyân: "Le'me" sözü ile silâhı kasdediyor, dedi.
Ka'b bunu kabul ederek kendisine gelmesi için Muhammed ibn Mesleme'ye zaman ta'yîn etti. Muhammed ibn Mesleme bir gece Ka'-b'a geldi (Kale dışından seslendi). Yanında Ka'b'ın süt kardeşi Ebû Naile vardı. Ka'b bunları kale içine da'vet etti ve misafirleri karşılamak için onların yanına indi. Ka'b'm karısı, kocasına:
— Bu saatte nereye çıkıyorsun? diye i'tirâz etti. Fakat Ka'b:
— Bu seslenen Muhammed ibn Mesleme ile kardeşim Ebû Naile'dir, diye karşıladı.
Sufyân şöyle dedi: Amr'dan başka râvîler şöyle dedi: Kadın:
— Ben bir ses işitiyorum ki, sanki ondan kan damlıyor (şerr seziliyor)! dedi.
Ka'b:
— O benim kardeşim Muhammed ibn Mesleme ile süt kardeşim Ebû Nâile'dir. Hem şübhesiz kerîm olan insan geceleyin kılıç darbesine çağırılsa bile o çağrıya muhakkak icabet eder, dedi.
Râvî: Muhammed ibn Mesleme beraberinde içeriye iki kişi daha soktu, dedi. Sufyân'a: Amr ibn Dînâr onların isimlerini söyledi mi? diye soruldu. Bâzısının ismini söyledi, dedi. Amr: Beraberinde iki kişi getirdi, dedi. Amr'dan başka râvîler ise: Ebû Abs ibn Cebr, el-Hâris ibnu Evs, Abbâd ibnu Bişr, diye isimledi. Amr dedi ki: İbn Mesleme beraberinde iki kişi getirdi de, onlara:
— Ka'b gelince, ben onun saçını tutup koklarım. Siz benim Ka'b'ın başını sıkıca yakaladığımı gördüğünüz zaman hemen kılıçlarınızı çekip Ka'b'ı vurunuz! diye söyledi
Hadîsin râvîsi Amr ibn Dînâr bir kerre de İbn Mesleme'nin arkadaşlarına:
— Ka'b'm başını size de koklatırım, dediğini rivayet etmiştir.
Şimdi Ka'b ibnu'I-Eşref güzei giyimli ve silâhlarını kuşanmış olduğu hâlde etrafına hoş koku saçarak misafirlerin yanına indi. Bunun üzerine îbnu Mesleme:
— Ben (ömrümde) bu günkü gibi güzel koku duymadım, diye yaklaştı.
Ka'b:
— Arab'ın en güzel kokulu ve en asîl kadınları benim yanımda yaşıyor, dedi.
Amr dedi ki: Muhammed ibn Mesleme:
— Başını saçını koklamama izin verir misin? dedi. Ka'b:
— Evet (izin veririm), dedi.
İbnu Mesleme kendisi kokladı, sonra arkadaşlarına da koklattı. Sonra:
— Bana bir daha koklamaya izin verir misin? dedi. Ka'b:
— Evet, dedi.
Bu defa İbnu Mesleme, Ka'b ibnu'l-Eşref'in başını sımsıkı yakaladı ve arkadaşlarına:
— Haydi kılıç darbesine tutup onu vurunuz! dedi.
Bu suretle Îbnu'l-Eşref'i öldürdüler. Sonra Peygamber'e gelip haber verdiler.Buhari,Megazi:15
2. EBÛ RÂFİ' (ABDULLAH İBNU EBI'L-HUKAYK'IN) ÖLDÜRÜLMESİ
Ona Sellâm ibnu Ebi'l-Hukayk da denilir. Yahûdî olan Ebû Râfi\ Hayber'de ikaamet ederdi. Onun Hicaz arazîsinde (yânî Hayber'de) kendisine âid kuvvetli bir kale içinde oturduğu söylenir. ez-Zuhrî: Ebû Râfi'in öldürülmesi, Ka'b ibnu'l-Eşrefin öldürülmesinden sonra oldu, demiştir.
el-Berâ ibnu Âzib (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) Ensâr'dan birtakım kimseleri Yahûdî Ebû Râfi'e (onu öldürmeleri için) gönderdi. Bunlar üzerine Abdullah ibnu Atîk'i bey yaptı . Ebû Râfi', Rasûlullah'a ezâ eder ve O'nun aleyhinde(ki hareketlere malca) yardım ederdi . Bu (zengin Yahûdî) Hicaz toprağında kendisine âid (kuvvetlendirilmiş) bir kalede otururdu. Abdullah ibnu Atîk ile-ar-kadaşları kaleye yaklaştıklarında güneş batmıştı. Oranın insanları (deve, sığır, koyun gibi) yaylım hayyanlanyle mer'adan dönmüşlerdi. Bu durum üzerine Abdullah ibnu Atîk arkadaşlarına:
— Siz yerinizde oturunuz da ben (Ebû Râfi'in kalesine) gideyim. Ve kale kapıcılarına nezaketli bulunayım. Bu suretle kaleye girebileceğimi sanırım, dedi.
Kale kapısına doğru yürüdü. Nihayet kapıya yaklaştı. Sonra (kendisini saklamak üzere) maşlahına büründü. Sanki bir ihtiyâcım gide-riyordu. Artık insanlar tamâmiyle kaleye girmişti. Bu sırada kale kapıcısı:
— Ey Allah'ın kulu, kaleye girmek istersen hemen gir! Zîrâ ben kapıyı kapamak istiyorum, dedi.
Ben de hemen girdim. Ve (merkeb ahırına) gizlendim. İnsanların kaleye girmesi üzerine kapıcı kapıyı kilitledi ve anahtarları bir direğe astı.
İbnu Atîk dedi ki: Ben hemen anahtarlara doğru kalktım, onları alıp kapıyı açtım. Ebû Râfi'in yanında akşamdan sonra gece sohbeti yapılırdı ve bu sohbet kalenin üst katlarında yapılırdı. Bu gece sohbeti sona erip, dostları Ebû Râfi'in yanından dağılınca, ben hemen yanına çıktım. Ve her kapıyı açtıkça iç tarafından sürmeliyor-dum. Düşündüm ki, eğer Ebû Râfi'in adamları beni anlarlarsa onu öldürünceye kadar bu iyi fırsatı bana bırakmazlar. Bu suretle Ebû Râfi'in yattığı odaya kadar vardım. O, karanlık bir oda içinde, ailesinin arasında (yatmış) idi. Odanın neresinde olduğunu kestiremedim. Anlamak için:
— Yâ Ebâ Râfi'! diye seslendim.
— Kim o? diye cevâb verdi.
Ben hemen sesin tarafına yaklaştım ve kılıcımla ilk darbeyi vurdum. Fakat dehşet içinde idim, bir iş göremedim. Ebû Râfi' haykırdı. Ben hemen odadan dışarı çıktım ve kısa bir zaman eğlenip sonra odaya (tekrar) daldım da (sesimi değiştirerek)
— Bu feryâd nedir yâ Ebâ Râfi'? dedim.
— Anan cehenneme! Sen seslenmeden önce birisi beni oda içinde kılıçla vurdu, dedi.
Abdullah ibnu Atîk dedi ki: Ben ona bir darbe daha vurdum, iyice yaraladım. Fakat yine öldüremedim. Sonra kılıcın keskin ucunu onun karnına bastım. Nihayet Ebû Râfi' arkasına devrildi. Bu defa onu öldürdüğümü anladım ve hemen kapıları birer birer açmağa başladım. (Bu suretle savuşup) kale merdiveninin tâ son basamağına varmıştım. Burada yere ulaştığımı sanarak ayağımı yere attım. (Meğer daha sona gelmemiş olduğumdan) mehtâblı bir gecede merdivenden aşağıya düştüm. Baldırım kırıldı. Hemen bir sargı ile bu kırığı sardım, sonra kapının önüne oturdum. Ve kendi kendime:
— Onu öldürüp öldürmediğimi iyice öğreninceye kadar bu gece kaleden çıkmam, dedim.
Horoz Ötmeye başlayınca ölü i'lâncısı kale sûrunun üstünde dikeldi ve:
— Hicaz ahâlîsinin taciri Ebû Râfi'nin Ölümünü bildiririm! diye i'lân etti.
Bunun üzerine ben artık arkadaşlarımın yanma gittim. Onlara:
— Artık kurtuluş, Allah Ebü Râfi'i öldürdü, dedim. Nihayet Peygamber'in huzuruna vardım, işi O'na anlattım. (Ayağımın kırıldığını duyunca) bana:
— "Ayağını uzat" buyurdu.
Ben de ayağımı uzattım. Rasûlullah ayağımı eliyle sıvazladı. Sanki ayağımdan hiç ağrı duymamışa döndüm.Buhari,Megazi:16
3. YAHUDI SÜVEYLIM 'IN EVİNİN YAKILMASI:
Münafiklardan bazi kisilerin Yahudi Süheylim'in Casum mevkiindeki evinde toplanip, Tebük gazasina çikacak halki Hz. Peygamber'in etrafindan dağitmak üzere toplandiklari haber alindi.
Bunun üzerine Allah elçisi Talha b. Ubeydullah'i (ö. 36/656) bazi sahabelerle birlikte onlara gönderip Süveylim'in evini atese vererek üzerlerine yikmasini emretti. Emir yerine getirildi. Dahhâk b. Halîfe evin damindan atlayinca ayagi kirildi. Ibn Übeyrik ve arkadaslari ise damdan atlayip kaçtilar (Ibn Ishak, Ibn Hisâm, Sîre, IV, 16I; Diyarbekri, Hâmis, II, 124).
4. EBU AFEKİN ÖLDÜRÜLMESİ:
Ebu Afek olayında ise durum daha farklıdır. Bedir Gazasından sonra Yahudi Ebu Afek Müslümanları yeren şiirler kaleme aldı. Ayrıca o, insanları Hz. Peygambere (sav) karşı kışkırtıp durmaktaydı. Durum üzerine Neccar oğullarından Salim b. Umeyr kendi kendine onu öldürmeye karar verdi. Bu konuda ölümü göze almıştı. Ebu Afek'i kollamaya başladı ve bir yaz gecesi onu, Amr b. Avf oğulları suffasında uyurken, göğsüne kılıcını batırarak öldürdü. Amr b. Avf Oğulları Yahudileri onu kimin öldürdüğünü bilemediler. "Öldüreni bilseydik, biz de onu öldürürdük" dediler ve Ebu Afek'i öldürüldüğü yere defnettiler.(allahdostuseyyid)
Burada Rasulullah'ın onayı ve emriyle bir suikast gerçekleşmiş değildi.
5. EBU AZZE'NİN ÖLDÜRÜLMESİ:
Uhud Savaşının ardından Resulullah Aleyhisselâm Medine'ye sekiz mil uzaklıktaki Hamrâü'l-Esed'e doğru yola çıktı. Yerine Abdullah bin Ümmü Mektum -radiyallahu anh-i vekil bıraktı. Zırhlı gömleğini giymiş, miğferini başına geçirmişti. Gözlerinden başka yeri görünmüyordu.
Resulullah Aleyhisselâm Medine'den çıkmadan önce, müşriklerin durumunu araştırmak için üç kişilik bir keşif kolu göndermişti. Birisi yorulup yolda kaldı. Müşrikler diğer iki gözcüyü farkettiler. Bir fırsatını kollayıp yakaladılar ve şehit ettiler.
Müslümanlar Hamrâü'l-Esed'e kadar gelip karargâh kurdular. Resulullah Aleyhisselâm şehit edilen gözcülerden ikisini bir kabre defnetti. Mücâhidlere odun toplamalarını ve gece yakmalarını emir buyurdu. Bunun üzerine herkes birer ateş yaktı. Yakılan beşyüz kadar ateşin ışıkları gece en uzak yerlerden görünmekte idi, etrafa korku salıyordu.
Müşrikler Hamrâü'l-Esed'e inmişler, sonradan da oradan kalkıp gitmişlerdi. Müşriklerin meşhur şâiri Ebu Azze güneş yükselinceye kadar uyuyakalmıştı. Âsım bin Sâbit -radiyallahu anh- onu yakaladı. Bu adam Bedir'de esir alınmış, fakat bundan sonra Resulullah Aleyhisselâm'a ve müslümanlara şiirleriyle eziyet ve hakaret etmeyeceğine dair söz verince fidyesiz olarak salıverilmişti. Verdiği sözde durmamış, tekrar Uhud'a gelerek şiirleriyle müşrikleri müslümanların aleyhine tahrik edip durmuştu. O gün yine serbest bırakılması için dilekte bulundu ise de reddedildi.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurdu:
"Senin bana evvelce vermiş olduğun kesin söz nerede kaldı? Mümin, bir yılanın deliğinden iki kere sokulmaz. Vallahi bundan sonra seni serbest bırakıp da, Mekke'de ellerini yanaklarına sürdürüp: 'İki kere Muhammed'i aldattım, onunla eğlendim!' dedirtmem."
Ve emir üzerine Ebu Azze'nin boynu vuruldu.
Ve azgın münafık Ebû Azze el Cumehi, Zübeyr hazretlerinin kılıcıyla cehennemi boylar...
Şimdi Ka'b ibnu'I-Eşref güzei giyimli ve silâhlarını kuşanmış olduğu hâlde etrafına hoş koku saçarak misafirlerin yanına indi. Bunun üzerine îbnu Mesleme:
— Ben (ömrümde) bu günkü gibi güzel koku duymadım, diye yaklaştı.
Ka'b:
— Arab'ın en güzel kokulu ve en asîl kadınları benim yanımda yaşıyor, dedi.
Amr dedi ki: Muhammed ibn Mesleme:
— Başını saçını koklamama izin verir misin? dedi. Ka'b:
— Evet (izin veririm), dedi.
İbnu Mesleme kendisi kokladı, sonra arkadaşlarına da koklattı. Sonra:
— Bana bir daha koklamaya izin verir misin? dedi. Ka'b:
— Evet, dedi.
Bu defa İbnu Mesleme, Ka'b ibnu'l-Eşref'in başını sımsıkı yakaladı ve arkadaşlarına:
— Haydi kılıç darbesine tutup onu vurunuz! dedi.
Bu suretle Îbnu'l-Eşref'i öldürdüler. Sonra Peygamber'e gelip haber verdiler.Buhari,Megazi:15
2. EBÛ RÂFİ' (ABDULLAH İBNU EBI'L-HUKAYK'IN) ÖLDÜRÜLMESİ
Ona Sellâm ibnu Ebi'l-Hukayk da denilir. Yahûdî olan Ebû Râfi\ Hayber'de ikaamet ederdi. Onun Hicaz arazîsinde (yânî Hayber'de) kendisine âid kuvvetli bir kale içinde oturduğu söylenir. ez-Zuhrî: Ebû Râfi'in öldürülmesi, Ka'b ibnu'l-Eşrefin öldürülmesinden sonra oldu, demiştir.
el-Berâ ibnu Âzib (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) Ensâr'dan birtakım kimseleri Yahûdî Ebû Râfi'e (onu öldürmeleri için) gönderdi. Bunlar üzerine Abdullah ibnu Atîk'i bey yaptı . Ebû Râfi', Rasûlullah'a ezâ eder ve O'nun aleyhinde(ki hareketlere malca) yardım ederdi . Bu (zengin Yahûdî) Hicaz toprağında kendisine âid (kuvvetlendirilmiş) bir kalede otururdu. Abdullah ibnu Atîk ile-ar-kadaşları kaleye yaklaştıklarında güneş batmıştı. Oranın insanları (deve, sığır, koyun gibi) yaylım hayyanlanyle mer'adan dönmüşlerdi. Bu durum üzerine Abdullah ibnu Atîk arkadaşlarına:
— Siz yerinizde oturunuz da ben (Ebû Râfi'in kalesine) gideyim. Ve kale kapıcılarına nezaketli bulunayım. Bu suretle kaleye girebileceğimi sanırım, dedi.
Kale kapısına doğru yürüdü. Nihayet kapıya yaklaştı. Sonra (kendisini saklamak üzere) maşlahına büründü. Sanki bir ihtiyâcım gide-riyordu. Artık insanlar tamâmiyle kaleye girmişti. Bu sırada kale kapıcısı:
— Ey Allah'ın kulu, kaleye girmek istersen hemen gir! Zîrâ ben kapıyı kapamak istiyorum, dedi.
Ben de hemen girdim. Ve (merkeb ahırına) gizlendim. İnsanların kaleye girmesi üzerine kapıcı kapıyı kilitledi ve anahtarları bir direğe astı.
İbnu Atîk dedi ki: Ben hemen anahtarlara doğru kalktım, onları alıp kapıyı açtım. Ebû Râfi'in yanında akşamdan sonra gece sohbeti yapılırdı ve bu sohbet kalenin üst katlarında yapılırdı. Bu gece sohbeti sona erip, dostları Ebû Râfi'in yanından dağılınca, ben hemen yanına çıktım. Ve her kapıyı açtıkça iç tarafından sürmeliyor-dum. Düşündüm ki, eğer Ebû Râfi'in adamları beni anlarlarsa onu öldürünceye kadar bu iyi fırsatı bana bırakmazlar. Bu suretle Ebû Râfi'in yattığı odaya kadar vardım. O, karanlık bir oda içinde, ailesinin arasında (yatmış) idi. Odanın neresinde olduğunu kestiremedim. Anlamak için:
— Yâ Ebâ Râfi'! diye seslendim.
— Kim o? diye cevâb verdi.
Ben hemen sesin tarafına yaklaştım ve kılıcımla ilk darbeyi vurdum. Fakat dehşet içinde idim, bir iş göremedim. Ebû Râfi' haykırdı. Ben hemen odadan dışarı çıktım ve kısa bir zaman eğlenip sonra odaya (tekrar) daldım da (sesimi değiştirerek)
— Bu feryâd nedir yâ Ebâ Râfi'? dedim.
— Anan cehenneme! Sen seslenmeden önce birisi beni oda içinde kılıçla vurdu, dedi.
Abdullah ibnu Atîk dedi ki: Ben ona bir darbe daha vurdum, iyice yaraladım. Fakat yine öldüremedim. Sonra kılıcın keskin ucunu onun karnına bastım. Nihayet Ebû Râfi' arkasına devrildi. Bu defa onu öldürdüğümü anladım ve hemen kapıları birer birer açmağa başladım. (Bu suretle savuşup) kale merdiveninin tâ son basamağına varmıştım. Burada yere ulaştığımı sanarak ayağımı yere attım. (Meğer daha sona gelmemiş olduğumdan) mehtâblı bir gecede merdivenden aşağıya düştüm. Baldırım kırıldı. Hemen bir sargı ile bu kırığı sardım, sonra kapının önüne oturdum. Ve kendi kendime:
— Onu öldürüp öldürmediğimi iyice öğreninceye kadar bu gece kaleden çıkmam, dedim.
Horoz Ötmeye başlayınca ölü i'lâncısı kale sûrunun üstünde dikeldi ve:
— Hicaz ahâlîsinin taciri Ebû Râfi'nin Ölümünü bildiririm! diye i'lân etti.
Bunun üzerine ben artık arkadaşlarımın yanma gittim. Onlara:
— Artık kurtuluş, Allah Ebü Râfi'i öldürdü, dedim. Nihayet Peygamber'in huzuruna vardım, işi O'na anlattım. (Ayağımın kırıldığını duyunca) bana:
— "Ayağını uzat" buyurdu.
Ben de ayağımı uzattım. Rasûlullah ayağımı eliyle sıvazladı. Sanki ayağımdan hiç ağrı duymamışa döndüm.Buhari,Megazi:16
3. YAHUDI SÜVEYLIM 'IN EVİNİN YAKILMASI:
Münafiklardan bazi kisilerin Yahudi Süheylim'in Casum mevkiindeki evinde toplanip, Tebük gazasina çikacak halki Hz. Peygamber'in etrafindan dağitmak üzere toplandiklari haber alindi.
Bunun üzerine Allah elçisi Talha b. Ubeydullah'i (ö. 36/656) bazi sahabelerle birlikte onlara gönderip Süveylim'in evini atese vererek üzerlerine yikmasini emretti. Emir yerine getirildi. Dahhâk b. Halîfe evin damindan atlayinca ayagi kirildi. Ibn Übeyrik ve arkadaslari ise damdan atlayip kaçtilar (Ibn Ishak, Ibn Hisâm, Sîre, IV, 16I; Diyarbekri, Hâmis, II, 124).
4. EBU AFEKİN ÖLDÜRÜLMESİ:
Ebu Afek olayında ise durum daha farklıdır. Bedir Gazasından sonra Yahudi Ebu Afek Müslümanları yeren şiirler kaleme aldı. Ayrıca o, insanları Hz. Peygambere (sav) karşı kışkırtıp durmaktaydı. Durum üzerine Neccar oğullarından Salim b. Umeyr kendi kendine onu öldürmeye karar verdi. Bu konuda ölümü göze almıştı. Ebu Afek'i kollamaya başladı ve bir yaz gecesi onu, Amr b. Avf oğulları suffasında uyurken, göğsüne kılıcını batırarak öldürdü. Amr b. Avf Oğulları Yahudileri onu kimin öldürdüğünü bilemediler. "Öldüreni bilseydik, biz de onu öldürürdük" dediler ve Ebu Afek'i öldürüldüğü yere defnettiler.(allahdostuseyyid)
Burada Rasulullah'ın onayı ve emriyle bir suikast gerçekleşmiş değildi.
5. EBU AZZE'NİN ÖLDÜRÜLMESİ:
Uhud Savaşının ardından Resulullah Aleyhisselâm Medine'ye sekiz mil uzaklıktaki Hamrâü'l-Esed'e doğru yola çıktı. Yerine Abdullah bin Ümmü Mektum -radiyallahu anh-i vekil bıraktı. Zırhlı gömleğini giymiş, miğferini başına geçirmişti. Gözlerinden başka yeri görünmüyordu.
Resulullah Aleyhisselâm Medine'den çıkmadan önce, müşriklerin durumunu araştırmak için üç kişilik bir keşif kolu göndermişti. Birisi yorulup yolda kaldı. Müşrikler diğer iki gözcüyü farkettiler. Bir fırsatını kollayıp yakaladılar ve şehit ettiler.
Müslümanlar Hamrâü'l-Esed'e kadar gelip karargâh kurdular. Resulullah Aleyhisselâm şehit edilen gözcülerden ikisini bir kabre defnetti. Mücâhidlere odun toplamalarını ve gece yakmalarını emir buyurdu. Bunun üzerine herkes birer ateş yaktı. Yakılan beşyüz kadar ateşin ışıkları gece en uzak yerlerden görünmekte idi, etrafa korku salıyordu.
Müşrikler Hamrâü'l-Esed'e inmişler, sonradan da oradan kalkıp gitmişlerdi. Müşriklerin meşhur şâiri Ebu Azze güneş yükselinceye kadar uyuyakalmıştı. Âsım bin Sâbit -radiyallahu anh- onu yakaladı. Bu adam Bedir'de esir alınmış, fakat bundan sonra Resulullah Aleyhisselâm'a ve müslümanlara şiirleriyle eziyet ve hakaret etmeyeceğine dair söz verince fidyesiz olarak salıverilmişti. Verdiği sözde durmamış, tekrar Uhud'a gelerek şiirleriyle müşrikleri müslümanların aleyhine tahrik edip durmuştu. O gün yine serbest bırakılması için dilekte bulundu ise de reddedildi.
Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurdu:
"Senin bana evvelce vermiş olduğun kesin söz nerede kaldı? Mümin, bir yılanın deliğinden iki kere sokulmaz. Vallahi bundan sonra seni serbest bırakıp da, Mekke'de ellerini yanaklarına sürdürüp: 'İki kere Muhammed'i aldattım, onunla eğlendim!' dedirtmem."
Ve emir üzerine Ebu Azze'nin boynu vuruldu.
Ve azgın münafık Ebû Azze el Cumehi, Zübeyr hazretlerinin kılıcıyla cehennemi boylar...